Adım Abdülkadir Haktanır, 1937 de Sırbistan'ın Osmanlı kasabacığı olan Bilaç' ta doğdum. 1953-1958 arası türklerin Türkiye'ye gelebilmeleri için Adnan Menderes ile oranın lideri Tito'nun anlaşması ile, Boşnak, Pomak, Arnavut nüfus dairesinde rüşvetle kendini Türk yapıp Türkiye'ye 2 milyon nüfus göç etmesine rağmen, evladı Fatihan'dan olduğum halde, Türkiye'de dine karşı yapılan reformlar sebebi ile oranın mütebahhir âlimleri müslümanların Türkiye'ye gitmelerine müsaade etmedikleri için, biz gitmedik. Allah'ın rahmet eli olan Risale-i Nurlar 1959'da bizlere gelince fetva mesabesinde hoca efendiler: "Biz fetvamızı geri alıyoruz, kim isterse gidebilir, çünkü Türkiye'de maneviyata ait her şey ayaklar altına alındığı halde, ayakta dim dik duran bir Bediüzzaman varmış" dediler.
İşte ondan sonra bizim kararımız değişti. Ağır şartlarla ancak 1965'de Nur Talebelerini görmek için Türkiye'ye geldim, Bursa'da akrabalarımız olduğu için oraya gittim ve orada Nur Talebelerinden ilk olarak, rahmetli Sami Pala ağabeyi gördüm. Ondan sonra ona "İstanbul'a gideceğim orada dershane var mı ve nasıl bulurum?" diye sorunca, "Süleymaniye müezzinlerinden Ahmed Şahin hocayı bulup o seni Kirazlı mescit sokağında 46 numaradaki Nur dershanesine götürür" dedi ve öyle yaptık.
1968'de tekrar misafir olarak geldikten sonra, 1970'de çok az parayla, 8 nüfuslu ailemi (Ailemde sadece ben çalışıyordum), ufak tefek eşya ile bir minibüse atarak Türkiye'ye geldim. Hatta Sırp sınırında gümrükçü "bunları nereye, denize mi götürüyorsun?" dedi, bende Allah'ıma teslim olduğumu ona söyleyecek değilim ya, "evet" diyerek yoluma devam ettim.
Evet, böyle bir gayretle hicret eden birine tabii ki Nur talebeleri sahip çıkacaktır. O zaman Türkiye'de yeterli hoca olmadığı için kardeşlerden olan Bakırköy müftüsü Ali Aktürk hoca efendi, beni imam veya müezzin olarak Diyanet'e almak istedi, kabul etmedim ve ona "Hocam benim nüfusum kalabalık, muhtaç olurum, hatim okuyup Kur'an'ı parayla satmak zorunda kalırım, ben bunu yapamam" dedim ve Allah rahmet eylesin bir müslüman kardeşim bana 1000 lira verdi ve o parayla dükkan açtım ve birkaç meslekte çalıştım.
Allah beni kimseye muhtaç etmeden yaşattı ve Allah'a şükür beş katlı ev yaptık. İşte, 15 senedir evimizin bir katı Nur dershanesidir. 1995'de Bağkurdan emekli oldum ve aynı yıl Celal Tetiker bana "iki gönüllü kardeşle beraber Makedonya'ya hizmete gidermisin?" dedi, bende "evet giderim" dedim. Nasıl kabul etmeyeyim ki bugün, Allah'a karşı benim kadar şükürle mükellef kul göremiyorum. Evet Allah'tan dileğim, sonuna kadar bizi devam ettirsin. Ailemde 29 nüfus var ve hamdolsun ki firesiz hepsi Nur Talebesi .
İşte Celal Ağabeyin teklifinden sonra, ilk olarak Makedonya'nın Gostivar şehrine gidip orada iki ay kaldıktan sonra, baktım ki;
Makedonya, Kosova, Arnavutluk ve Sırbistan'da kalan Müslümanların % 90'ı Arnavutça konuşuyor. Ondan sonra Allah beni istihdam etti, onlar da kendi dillerinde Risale-i Nur eserlerinden istifade etsin diye, bilgisayarın başına oturup tercüme etmeye başladım, Allah'ıma binler şükür, derlenmiş 400 sahifelik bir Tarihçe-i Hayat, İman Küfür Muvazeneleri, Haşir ve Meyve Risaleleri dahil, küçük Risalelerden 16 adet Risaleyi tercüme ettik.
Risaleler dışında biraz Kırkıncı hocamızın ve Hekimoğlu Ağabeyin kitaplarından derleyip çoğunu kendim yazdıklarımdan "Kalpten Dökülen İnciler (şiir)", "Materyalist Felsefecilere cevap", "Kadın ve erkeğin hayati meseleleri", "İnsan nedir", "Vecizeler" ve "Avrupa'nın 50 tane meşhur profesörlerinden 34 tanesi ne için Allaha inanıyoruz, 16 tanesi islamiyeti nasıl methediyor" kitabını tercüme ile tam 22 kitap bastık. Risalelerin çok az bir kısmını Sözler Yayınevi bastı, sattırdı, ötekilerini Gelenek yayınevi ve Envar Yayınevinde biz bastırdık ve bütün bunları o halka hediye ettik.